6 Eylül 2012 Perşembe

Dutluca Köyü İznik

Orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüzdü...
şarkıyı mırıldanarak başladım yazmaya :) İznik Gölü kıyısında Orhangazi'ye 15 km yakınında küçük bir köy Dutluca. Bazı haftasonu kaçamaklarımızda tabelasının önünde fotoğraf çektirdiğimiz ve paylaştığımız yer var ya işte orası!
Babaanne tarafımdan köyümüz olan Dutluca Köyü, kendimi bildim bileli yazları tatil amaçlı gittiğimiz, gölünde bol bol yüzdüğüm, zeytin ağaçlarımızın altında gölgelendiğim, serbestçe dolaşan horozlarına, topraklı yoluna, tulumbadan akan suyuna, göldeki su yılanlarına, gümüş balıklarına hayranlık duyduğum bir yer.
Herkes sevmez köyü çünkü çokta lüks ve eğlenceli değildir. Ama tam tersidir benim düşüncem. Derimki hep tatil yapamasakta az bi zamanımız olsada benim köyüm var, giderim toprağıma, otururum sögüt ve çınar altına dinlerim cırcır böceğini. Gözlerimi keskince gölün sazlıklarına doğru dikerim hiç zarar vermeyen su yılanını görebilecek miyim diye, göl suyuna tatlı tatlı batan güneşini izlerim...
Nekadar sevdiğimi şimdi daha iyi anlamışsınızdır sanırım.

iznik gölü

çınar altı

iznik gölü

Dutluca Köyü'nün tarihi acıdır... Çok yangınlar yağmalamalar geçirmiştir geçmişinde. Öyleki dutluklarıyla bilinen köy ipek böcekçiliğinin merkezidir zamanında. Ancak kurtuluş savaşı Yunan işgali sırasında 300 kişilik Ermeni çetesinin baskınına uğramış, köylü dirensede çeteye karşı gelememiş ve köy büyük ölçüde yağma edilip ateşe verilmiştir. Söylenene göre 90 adet haneden sadece 3'ü yangından kurtarılabilinmiş. Kadın, erkek, çocuk demeden müslümanları feci şekilde katletmişler. Vali'nin 27 Ekim 1920 tarihinde İçişleri Bakanlığına yazmış olduğu raporda daha aklınıza nicesi gelen katliamın yazılı olduğu metinler okuduğunuzda nasılda yok olmuş nasıl insanlık dışı hükümler sunulmuş öğrenebilirsiniz. 
Babaannemin babasıda yangından sağlam kalan tahtalarla, ağaç kütükleriyle büyük avlulu, ahırlı, odun fırınlı, 3 katlı bu evi yaptığı anlatılırdı. Küçükken zamanında ev halkı birbirine çokta yabancılaşmadan yorgan döşek yüklüğünü, yanyana odalarını, kilerini, uzun sediri,  ahırdaki eşşeği, büyük avlusunu, odun fırınını gördüğümü net hatırlarım. Ya ben çok küçük olduğum için ev kocaman gelirdi ya da gerçekten öyleydi. Şimdi ailelerin kalabalıklaşması farklı kişiliklere bürünülmesi kafa yapılarının birbirine uymaması gibi bir çok sebep ve bir arada yaşamanın artık zorluğundan evin içi bölünmüş, evin tahta olmasının verdiği zaman sürecine yenilmesi dolayısı ile aşağıdaki gibi son halini almıştır,
köy evi

Sabah ezanının sanki yanıbaşınızda okunuyormuş gibi kuşluk vaktinin sessizliğinde yankılandıktan  sonra hareketlenmeye başlar köy. Caminin tepesinde leylek yuvası hiç eksik olmaz. Her sene ailece misafiri vardır kubbesinin.

cami

 Sabahın ilk ışıklarıyla vaktinde öten horoz sesleri, traktörlerin geçmeye başlaması ile iyiden iyiye güne hazırlanır köy halkı.

Biz de her sabah yaptığımız gibi kahvaltılıklarımızı, akşama yiyeceklerimizi ne nevalemiz varsa sepetlerimize doldurur ineriz göl kıyısındaki yerimize. Zeytin ağaçlarımızın yanına vardığımızda her birini gözden geçirir severiz çocuk gibi. Dallarındaki zeytini görünce mutlu olur gururlanırız içten içe. 
Yayılırız sere serpe pratik masamızı açar, yerede kilimimizi attıkmı deymeyin keyfimize...
...
VE YOLA KOYULDUK,


Babam, annem ve yiğenimiz Pelin'nin köyde olduğu akşam saatlerinde süpriz yaptık onlara. Evin önüne karavanımızla park ettik ve aradık napıyorsunuz diye. Köy kahvesinde oturuyormuş babam Pelin'de bilgisayarla oynuyormuş. Şarjımız bitiyor diye kapattık telefonu. Bizi karşılarında gördüklerinde Pelin'in şaşkınlığını görseniz çok komikti. Nasıl özlemişiz birbirimizi, sarıldık sıkıca.
Karavanımıza davet ettik Babamları :) 
Bir keyifti bizin için. Ve hatta eve çıkmadık telaş olmasın diye kalalım dedik kaplumbağa gibi sırtımızda taşıdığımız evimizde.


Akşam dağ havasıyla rahat rahat uyuduk. Sabah toplanıp indik göl kıyısına. Göl sabahları çarşaf gibi olur. Minik gümüş balıkları aşağılardan daha büyük balıkların takibindedir ki kurtarmak için kendilerini zıplarlar suyun üstünde. 
Yerimize yerleştitiğimiz andan itibaren herkes özgürdür. Tulumbadan su doldurma görevi bu sene pembe motorla taşıması keyifli olacağından benimle Pelin'indir.

pembe motor

Tüpümüzde çayımızı demlemeye başlayıp hazırlayıp soframızı güzel bir kahvaltıdan sonra keyif yapmak için herkes gözüne kestirdiği yeri kapmaya başlar. 
Pelin de hemen göle girip davet eder herkesi.
Gölün suyu hep hamam gibi olmuştur.
Sandelyemizi kaptığımız gibi sazlıkların yakınına göle ayaklarımızı sokacak şekilde yerleştirerek biraz şekerleme yapmaya başladık.

iznik gölü


Çay kahve içelim çekirdek çıtlatalım derken saatin öğleden sonra olmasıyla meyve vakti gelmiştir. Karpuzları hep tabakta yediğimizden farklı olarak kendimizi aşar kocamaan bir dilim elimize tutuştururup karpuzu yemekte tadına doyulmaz :)

karpuz yemek

Akşama doğru güneşin batışının başlamasıyla heryer turuncu ve tonlarına dönerken bu değişim büyüler insanı. Aslında azdır zamanı yakaladınmı bu görüntüyü sabırla batmasını bekleyeceksin Ay'a gel diyen güneşin çağrısını.

güneşin batışı

Sonrasında başlarız ateşi yakmaya. Kuru dökülmüş yaprakların çatırdıtısını duyarken, hafif rüzgar eşliğinde pek güzel olur gölün kıyısı.

ateş başında


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder