10 Nisan 2013 Çarşamba

Kuşların Göçü Sarıyer Keskin Viraj

Rumeli Kavak'ında kahvaltımızı yaptıktan sonra ağaçların yok olduğu öbek şeklindeki tepeyi görünce 3. köprünün ayaklarının yapılacağı yer olduğunu tahmin ettik. Motorumuza atladığımız gibi 3. köprünün yapılacağı yere doğru muhteşem bir manzaranın ve ormanlık alan eşliğinde yol aldık. 

Askeriyeye gider gibi ilerlediğinizde bekçi kulubesi karşıladı bizi. Bekçi Kastamonu'ndan yeni gelmiş, hemen çay demlemek istedi bize, biraz sohbet edince 4 senede biteceğinin duyumunu almış köprünün. Nasıl rahatlatacak bu köprü İstanbul'u? dedi, herkes çoluğuna çocuğuna araba alırsa... diye iç geçirdi... 

Biz de motorun üstünde derin bir tartışmaya daldık. Bilenleriniz varsa Yedigöllerin yolu kötüdür. Hatta neden böyle kötü turizm cenneti insan yollara asfalt döker diye söylenirseniz amaç başkadır; çok kişinin gelip gitmesini önlemek, tahribatı engellemek içindir. Eşim Atilla'ya da aynı örneği verdim. 3. köprü buraya yapılırsa Karadenizin kuvvetli rüzgarları kiri pisliği önlerken, Kısırkaya, Garipçe gibi henüz bakir olan bu yerler, bu ormanlık alan bir anda arabaların egzoz dumanları ve insanların akımına uğrayacak...

----------------------------------------------

Sarıyer keskin viraja geldiğimizde bir grup ellerinde dürbün, teleskoplar kurulu, bir kaç fotoğrafçıyla karşılaştık. Belgeselde izlediğimiz bir an canlandı gözümüzde Kuş Göçüne bakıyor olmasınlar!



Ümit Bey ile tanıştık. Doğru kişiyle iletişime geçmişiz meğer... Arabasından çıkardığı kuş bilimleri kitabı ile geçen kuşlardan örnekler göstermeye başladı. Leylek, Şahin, Saz Delicesi, Balık Kartalı, Atmaca, Kerkenez... daha niceleri bu üssü kullanarak Avrupa ülkelerine geçiyormuş meyer. Her yıl Nisan'ın ilk haftasından Mayıs'ın ilk haftasına kadar süren bu göçe  bizler bilmeden seyirci kalırken, onlar papulasyon durumlarına hangi türlerin geçtiğini tek tek kayıt altına alıyorlar. 


Biz de o sırada Leylek geçişine şahit olduk. Leyleği havada gördük! Bu sene çok gezeceğiz :)


Her yıl bu göçü izlemek üzere Almanya, Portekiz, Ekvatordan, USA'dan gelen kuş gözlemcileri sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar tüm gün Sarıyer Keskin Viraj'da gözlemliyorlarmış. Kanat boylarının 2.30 cm olduğunu görüyor 


Ümit Bey ile sohbet ederken Kuşların göç üssü bu hava akımı ise 3. köprünün ve yeni yapılacak havaalanının kuşların göçüne etkisi olacak mı? diye sordum. Kanayan yaralarına parmak basmışım meyer... 3. köprü bildiğiniz üzere Marmara Denizi'nin Karadeniz'e açılan noktasında yapılıyor olacak. Kimine göre tarla, arazi, bina değerlendi yatırım olarak düşünürken; kimileri için ise, kendi yaşamına önem verdiği gibi gelecek nesillere de yaşanacak bir dünya bırakmak istiyor.
İKGT (İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu) olarak gerekli mercilere bir çok yazı yazmışlar toplantılar olmuş. Sebep-sonuçları hakkında konuşmuşlar. Ancak gerekli ehemmiyetin gösterilmediğini düşünüyorlar. 3. Köprünün özellikle Karadeniz ikliminden etkilenen bir bölgede yapılacağı için ilk donan köprü özelliği göstereceğini vurguluyor Ümit Bey. Yurtdışında yoğun kar yağan yerlerdeki köprü yapımlarından etkileneceklerini düşünerek alttan ısıtmalı astfalt yapılacağını düşünüyorum... 

Biliyorsunuz bizim köprülerimiz görsel şölen. Hayran kalmamak elde değil. Işıklandırılmanın kuvvetli yapılacağı düşünüldüğünde Kuş Gözlemcilerinin içini korku kaplıyor. Çünkü Kuşların yoğun ışıklandırmaları kara olduğunu sanarak dinlemek için uçuşu kesmeleri seyir halindeki arabalar için tehlike yaratacak diyor Ümit Bey.. Gerek araba farları gerekse köprü ışıklarının Kuşları bu anlamda kendisine çekmesinin vereceği sonuçları bir düşünün...

Yeni havaalanın 63 milyon metrekarelik bir alana konumlandırlıyor olması ve bununla birlikte çevresindeki yapılaşmanın ne kadar alanı kapsayacağının bilinmemesi 
Kuzey Ormanlık alanının ne kadar tahrip olacağı sorusuna ışık tutuyor. 
Kuş bilimcileri için bunun anlamı ise havadaki trafiğin artması ile 
her yıl gerçekleşen bu muazzam kuş göçünün ne yazıkki insan tahribatına karşı gelemeyecek olması.

Tablo içler açısı. İnternette kuş göçünün basında nekadar yer aldığına dair yazıları araştırdım. 3 Köprü ve havaalanının kuş göçlerindeki ve doğal yaşantıdaki tahribatı ile ilgili tepkilere baktım. 
Yeterince sesin duyulmadığı kanaatine vardım.


----

Kuş Bilimcilerinin Sarıyer Keskin virajdan ve İstanbul'un diğer bölgelerinden gelen haberlerle kuş gözlemcilerinin ve fotoğrafçılarının göçlere olan ilgisinin bir hayli fazla ancak gelecek talebinde yeteri kadar karşılanmayacağını vurguluyorlar. Şöyleki yurtdışında yapılan kuş festivallerini örnek göstererek Sarıyer'e gelip kuş gözlemciliği yapacak kişilerin Sarıyer'de konaklaması için yer olmaması, 
bu göçün turizme katkısı olacağının fırsat bilinerek duyuruların buna göre yapılması ve 
bunu festival haline dönüştürülmesi kanatindeyim. Sarıyer Belediyesi ile yaptıkları iletişimin sonuç verdiğini, ilgilendiklerini ilettiklerinden Sarıyer'de yaşıyor olmanın mutluluğu içinde Sarıyer'in eşsiz manzarası, doğasının bozulmamasını diliyoruz ve bunun için biz de taşın altına elimizi koyuyoruz!

Eğer sizde başınızı kaldırıp göğe baktığınızda meraklenmaya başlıyorsanız Mayısın ilk haftasona kadar Sarıyer Keskin Viraj'a gelip bu toplulukla tanışma fırsatı bulabilirsiniz. Facebook'ta İKGT diye yazarsanız veya  twitter'dan da aynı şekilde ulaşabilirsiniz. İnternet sayfaları ne yazıkki açılmıyor.

Ve bir not:

Nisan - Mayıs aylarında yurtdışından gelen Kuş gözlemcileri için yer konusunda yardımcı olmak isteriz eğer böyle bir talep olur ise bizimle  evliveyolda@gmail.com  adresimizden iletişime geçebilirsiniz.

9 Nisan 2013 Salı

Sadberk Hanım Müzesi Sarıyer

Sarıyer'de pırıl pırıl bir hava. Bugünkü havadan eser yok! Atilla'nın personal training dersinin olması dolayısı ile yanımda değil :( Evde güzel vakit geçirdikten sonra spor kıyafetlerimi giyip kulaklıklarımla ipodumu kaptığım gibi kendimi sahile attım. Sahil cıvıl cıvıl... Rotam gidebildiğim kadar ileri gidip geri dönmek. En sevdiğim müzikler ardı ardına çalarken tempolu yürüyüşe başladım. İyot kokusu miss...



Sadberk Hanım Müzesi'nden sabah akşam önünden geçiyorum. Hergün içten içe bir merak bende. Kapısının önünde güvenliği görünce caddenin karşısından elle işaret ederek "bugün açık mı?" diye seslendim... Geri dönüşte uğrayacağım diye el kol işaretleri yaparak yürüyüşüme devam ettim. Ama merak bu ya Çayırbaşı'ndan daha ileriye gitmeyerek geri dönüş yoluna koyuldum. 



Biri erkek diğeri kadın olan güvenlik görevlileri güzel bir karşılamayla içeri aldılar.
Müze girişi fiyatları ise öğrenci 2 tl, tam ise 7 tl. Müze kart sahiplerine de indirim olduğunu öğrendim.

7 Aralık'ta başlayan güncel sergisi "... el emeği göz nuru" müzenin koleksiyonundan Osmanlı işlemeleri. 26 Mayıs'a kadar da sergi devam edecek.

Trabzanlardan yukarı dönen merdivenlerinden ağır ağır çıkmaya başladım. Yüksek tavanlı bu yalı 19. yüzyıl sonlarında inşa edilmiş. 1950 yılında Koç ailesi tarafından satın alınarak müzeye dönüştürme kararı alınmış. Ancak 978 yılına kadar yazlık olarak da kullanılmış.
Vehbi Koç'un eşinin adını taşıdığı yalı O'nun kişisel koleksiyonunu sergilemek üzere açılarak Türkiye'nin ilk özel müzesi olarak sergileme düzeni bakımından çağdaş bir müze uygulamasına örnek değerlendirildiği için "Europa Nostra" ödülüne de layık görülmüş.






1. katta seramik ve cam eserlerin kronolojik olarak sergilendiği odalar bulunuyor. Dönemlere ait bronz, pirinç, bakırdan yapılmış eserler arasında sürahi,kase,tabak,şamdan,kandil gibi bir çok zengin çeşitlilik mevcut. Üzerlerindeki desenler renkler bir cümbüş... Tasarıma meraklıysanız eğer Selçuklu,Eyyubi, Timurlu dönemlerine ait bu eserlerin günümüz tasarımcılarına ne kadar ilham verdiğini hatta birebir kopyaladıklarını görebiliyorsunuz.



Osmanlı dönemi tombak ve tuğralı gümüşlerin sergilendiği odada ise çoğunlukla askeri teçhizat,mutfak eşyaları,hamam tasları görülüyor. İznik seramik kolaksiyonu ise büyük çapta yer almakta. Gül, lüle, sümbül motiflerinin yer aldığı tabak,kase ve vazolar seçkin örnekler...


2. katta yine ağır ağır yüksek tavanlı merdivenlerinden çıkıyorum. Osmanlı dokuma ve işlemelerin yer aldığı geleneksel kadın kıyafetlerinin belirli bir hikayede sergilendiğini gördüğümde gözlerim parıldıyor. Kına geceleri, düğünler gibi özel zamanda giyilen bindallıların üzerindeki sim ve değerli taş ya da boncuk işlemeli kıyafetlerin ağırlığı dokunulmasına kıyılmayacak şekilde özenle o zamanın genç kızlarının elinden çıkmış. O tarihlere doğru geriye gidip bir anda atmosfere girebiliyorsunuz. Tüm dileklerin ve hayallerin tek tek işlenerek oluşturulduğu bu kıyafetler kimbilir kimin nasır tutmuş ellerinden...





Aynı zamanda Osmanlı hat sanatından örneklerde vitrinlerde yer alıyor.



Bitirdiğime üzülüp merdivenlerden inerken öğreniyorum ki bir de arkeolojik eserlerin yer aldığı "Sevgi Gönül Binası" bulunuyor. MÖ 6000'den Bizans dönemi sonuna kadar yaşayan uygarlıkların kültürlerini yansıtılan eserler, pişmiş toprak, çeşitli kaplar,figürler, süs eşyaları, altın, sikkeler gibi eserlerden oluşuyor.





Müze'ye hayran olmamak elde değil. Yabancı turistlerin akın akın geldiğini görünce çok mutlu oluyorum. Ancak yaşadığımız şehirde belki benim kadar yakınsanız gitmemenin üzüntüsünü de yaşıyorum. En kısa sürede planınıza alıp Sadberk Hanım Müzesi'ni ziyaret etmelisiniz. Öyleki çıktığınızda farklı vizyona ve bir okadar desene hatta renklere sahip olacaksınız. Tarihteki güzellikleri görmeniz de cabası...

Aklımda tasarımlarımda da kullanabileceğim bir çok tesen renk ile çıktığım müzeden Mutlu bir Yüz :)

Müze Çarşamba ve 1 ocak dini bayramların birinci günü hariç diğer günler açık. (tıklayıp görebilirsiniz)



Bu müzenin kurulmasına neden olan Sadberk Hanım'a ve bu isteğini yerine getiren Vehbi Koç'a teşekkürlerimizi bir borç biliriz...

3 Nisan 2013 Çarşamba

İznik Kerametköy Ilıca

Muhteşem bir haftasonunu geride bıraktık. Yaz güneşini iliğimize kadar hissettiğimiz muhteşem bir Pazar Günüydü.
Ani bir hareket ile çantamıza attığımız havlu, tshirt-şort ve bikini ile düştük yollara. Sarıyer'de denize atlayanları gördük ama okadar da cesaretli değildik ne de olsa cemre henüz suya düşmedi değil mi? :)

Havanın güzelliği en çokta motor gezmelerimizde tadı çıkıyor. Sıcak hava dalgasını yüzümüzde hissede hissede vardığımız Topçular feribotu bir hayli kalabalık gibi. Motorun avantajı ile en öne geçiyor rahat rahat feribota biniyoruz. Çocukları ile yolculuk yapanlar martıları mesken tutmuş bile biraz çubuk kraker çocuğa birazı da martılara...


Rotamıza feribotta karar veriyoruz. Köylerin içinden geçe geçe ulaşacağımız yolumuzu çiziyoruz.


Tavşanlı'ya vardığımızda yeşilin paleti gösteriyor kendini. Kuşlar cıvıl cıvıl. Tezek kokuları, çiçek ve toprak kokusu geliyor. Atmosfer okadar farklıki..


Ruhumuzu dinlendiriyoruz...



Köylerden geçerken "hoşgeldiniz" diye sesleniyor köylüler. Çocuklar el sallıyor bize. Kahvehanelerin önünde oturan amcalar elleriyle selamlıyorlar. İnsanlar gülümsüyor...



Yılan gibi ilerleyen yol, İznik Gölü'nün tabak gibi gözükmesi ile bizi büyülüyor. Dağların arkasında dağlar yükseliyor. Sanırım tepesinde karlar bulunan dağ Uluğdağ...



Yol üzerinde şakır şakır su sesi geliyor Ilıca kaynak suya çok yaklaştığımızı anlıyoruz. Şelale gibi olan bu sular havaya oranla okadar sıcakki buhar yükseliyor.  




Şifalı Su Ilıca tabelasından girdiğinizde havuz gibi kaynak suyu önünüze çıkıyor. Giriş ücreti kişibaşı 3 Tl. Soyunma kabinleri ve karnınızı abur cuburlarla doyurabileceğiniz bir bakkal var. Ama demlediği çaydan içmek en keyiflisi.



Yaz kış Ilıca'nın su sıcaklığı 25 derece kadar. Taşların arasından kabarcıkları görüyorsunuz. Sıcak olduğu için okadar keyifliki. Gezginseniz ve meraklıysanız görmenizde fayda var :)